Son yıllarda Türkiye’de çocuk suçluluğu artış göstermekte. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, 2021 yılında suça sürüklenen çocuk sayısı tam olarak 612 bin 651'in üzerine çıkmış durumda. Bu durum, toplumun en hassas kesimleri arasında yer alan çocukların, çeşitli sebeplerle suç eylemlerine karışmasının getirdiği riskleri bir kez daha gözler önüne seriyor. Çocukların suça karışmasının sayısal verileri kadar, suçların ardındaki sosyo-ekonomik, kültürel ve psikolojik etkenler de ayrı bir önem taşıyor. Bu kapsamda toplum, eğitim sisteminden aile dinamiklerine kadar birçok alanda köklü değişikliklere ihtiyaç duyuyor.
Çocukların suça sürüklenmesinin pek çok nedeni bulunmakta. Ekonomik yetersizlik, aile içi şiddet, arkadaş baskısı, okuldan uzaklaşma gibi etkenler, bu sorunların başında geliyor. Özellikle düşük gelirli ailelerde büyüyen çocuklar, maddi sıkıntılar nedeniyle asi davranışlar sergileyebilirler. Aile içinde yeteri kadar ilgi ve sevgi göremeyen çocuklar ise, sosyal çevrelerinde kabul görmek ve kendilerini değerli hissetmek için suça yönelme eğiliminde olabilirler. Bu noktada, devletin ve sivil toplum kuruluşlarının başlattığı önleyici çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu yaygın problemi çözmek için toplumun her kesimine büyük görevler düşmektedir. Eğitim sisteminin güçlendirilmesi, özellikle psikolojik destek hizmetlerinin artırılması, aile içi iletişimin geliştirilmesi gibi adımlar öncelikli olarak atılması gerekenler arasında yer alıyor. Okullarda çocuklara verilen eğitimlerin yanı sıra, ailelere yönelik bilgilendirme programlarının da oluşturulması, çocukların sağlıklı bireyler olarak yetişmesi açısından önemlidir. Ayrıca, çocukların suça sürüklenmelerini önlemek için sosyal hizmet uzmanları ve psikologların daha aktif bir rol alması gerekmektedir.
Bu noktada, medyanın da büyük bir sorumluluğu söz konusu. Suç işleyen çocukların haberleri genellikle toplumda olumsuz bir algı yaratmakta. Bu gibi haberler, çocukların rehabilite olma şansını azaltırken, toplumsal dışlamayı da artırabilmektedir. Medya kuruluşları, sosyo-ekonomik sıkıntıları ve çocukların suçla buluşmalarının ardındaki nedenleri dikkatli bir şekilde ele almalı ve toplumun bu konuda bilinçlenmesine katkı sağlamalıdır.
Sonuç olarak, Türkiye’de 612 bin 651 çocuğun suça sürüklenmesi, yalnızca bu çocukları değil, aynı zamanda tüm toplumu doğrudan etkileyen kritik bir sorun. Toplumsal dönüşüm için atılacak doğru adımlar, çocukların geleceğini belirleyecek ve sağlıklı bir toplum için zemin hazırlayacaktır. Devlet, aileler ve bireylerin ortak çalışması, bu sorunun üstesinden gelinmesine yardımcı olabilir. Ancak bu yalnızca bireysel değil, toplumsal bir seferberlik gerektiriyor. Çocukların potansiyellerini gerçekleştirmeleri ve suça karışmamaları için hepimizin el birliğiyle çalışması şart. Bu mücadelede atılacak her adım, daha aydınlık bir gelecek için en önemli yapı taşlarından biri olacaktır.